MÜSNED-İ HANBEL

BABLAR    KONULAR    NUMARALAR

SİYER

<< 3414 >>

63- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Sahabeyi Savaşa Teşvik Etmesi

 

1. Ali b. Ebi Talib

 

- - (-)

25185- Hz. Ali anlatıyor: Hicret ederek Medine'ye geldiğimiz zaman oranın meyvelerinden alıp yemeye başlayınca -alışkın olmadığımız içiniçimizi bulandırdı ve bitkin düştük. Bu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir hakkında haber topluyordu. Müşriklerin yola çıktığını öğrenince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir'e doğru hareket etti ve oraya

müşriklerden önce vardık. Orada, biri Kureyşli, diğeri Ukbe b. Ebi Muayt'ın kölesi olan iki kişiyi bulduk. Kureyşli olan kaçıp kurtuldu, ama Ukbe b. Ebi Muayt'ın kölesini yakaladık ve ona: "Gelen ordu kaç kişi?" diye sorduk. O: "Vallahi, onların sayıları çok ve güçleri pek çetin" dedi. O böyle söyleyince Müslümanlar onu dövmeye başladılar. Bu şekilde onu Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna getirdik. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Gelen ordu kaç kişi?'' diye sorunca, o: "Vallahi, onların sayıları çok ve güçleri pek çetin" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ordunun sayısını öğrenmek için uğraşıyor, ama adam da söylememekte direniyordu. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Günde kaç deve kesiyorlar?'' diye sorunca, köle: "Her gün on deve kesiyorlar" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Öyleyse bunlar bin kişi, her yüze bir deve yeter'' buyurdu.

Sonra gece olunca, bize hafif bir yağmur çisintisi geldi. Biz ağaçların altına ve kalkanların altına girip korunduk. O gece Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rabbine dua ederek: ''Ya Rabbi! Eğer şu inanan topluluğu bugün burada helak edersen -sana ibadet eden kalmayacağı için- artık sana ibadet edilmez'' diyordu. Sabah olunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Allah'ın kulları! Haydin namazar diye seslendi. İnsanlar ağaçların ve kalkanların altından geldiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize sabah namazını kıldınp, savaşa teşvik etti. Sonra da: ""Kureyş ordusu işte şu dağın yanındaki kızıl tepeciklerin yanında'' buyurdu. Kureyş ordusu bize yaklaşınca biz de onların karşısında saf bağladık. Baktığımızda, kızıl deve üzerine binmiş bir adamın onların arasında gittiğini gördük. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: ''Ey Ali! Hamza'ya seslen, bu kırmızı devenin sahibi kimmiş bir baksını onlara ne diyor bir anlasın'' buyurdu. Hamza müşriklere en yakın olanımızdı. Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Eğer şu karşımızdaki toplulukta hayrı söyleyecek tek kişi varsa, o da bu kızıl devenin sahibi olsa gerektir'' buyurdu. Hamza bakıp geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! O, Utbe b. Rabia imiş. Yanındakileri savaşmaktan vazgeçirmeye çalışıyor ve şöyle diyor: "Ey kavmim! Ben karşımızdakileri ölümü arzulayarak gelen bir topluluk olarak görüyorum. Onlara sağlam bir şekilde ulaşamayacağınızı sanıyorum. Ey kavmim! Bugün bu işi benim başıma bağlayın, benim üzerime yıkın ve ''Utbe b. Rabia korktu'' deyin. Gerçi siz benim korkak olmadığımı biliyorsunuz." Ebu Cehil bunu işitince; "Bunu sen mi söylüyorsun? Vallahi bu sözü senden başka biri söyleseydi ona ''(Babanınkini) dişle'' derdim. Senin ciğerine ve içine korku dolmuş" dedi. Bunun üzerine Utbe de ona: "Sen bunları bana mı söylüyorsun bıre kıçını sarartan herif1 Bugün kimin daha korkak olduğunu az sonra göreceğiz" dedi.

Utbe, kardeşi Şeybe ve oğlu Velid, Cahiliye taassubu ile meydana atılıp: "Karşımıza kim çıkacak?" dediler. Karşısına Ensar'dan gençler çıkınca, Utbe: "Biz bunları istemiyoruz. Biz ancak bizimle amcaoğullarımız sayılan Ab dulmuttalib oğullarıyla çarpışmak isteriz" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalk ey Ali, kalk ey Hamza, kalk ey Ubeyd b. el-Haris b. Muttalib'' buyurdu. Allah, Rabia'nın iki çocuğu, Utbe ve Şeybe ile Utbe'nin oğlu Velid'in canını orada alıverdi. Ubeyde b. Haris de yaralandı. O gün onların yetmişini öldürüp yetmişini de esir aldık.

Ensar'dan küçücük boylu bir adam, Abbas b. Abdilmuttalib'i esir alıp getirmişti. Abbas: "Ey Allah'ın Resulü! Vallahi beni şu ufak herif esir almadı. Beni esir alan saçları dökük, güzel yüzlü bir insan idi. Alaca bir at üzerine binmişti. Ama şimdi onu göremiyorum" dedi. Ensar'dan olan genç ıse; "Ey Allah'ın Resulü! Onu ben esir aldım" deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona; ''Sus sesini çıkarma! Allah seni kerim bir melek ile desteklemiş'' buyurdu. Hz. Ali ekledi: Abdulmuttalib oğullarından Abbas, Akil ve Nevfel b. el-Haris'i esir almıştık.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Ebu Davud (2665) ve Beyhaki, Sünen'de (3/276; 9/331) rivayet ettiler. Heysemi (6/75-76), Ahmed'in, Harise b. Mudarrib dışındaki ravilerinin Sahih'in ravileri olduğunu, onun da güvenilir olduğunu söyledi.

 

 

2. Ömer b. el-Hattab

 

- - (-)

25186- Ömer b. el-Hattab anlatıyor: Bedir savaşı öncesi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sayıları üçyüz on küsur kadar olan ashabına baktı. Sonra sayıları binden fazla olan müşriklere baktı. Sonra kıbleye döndü, ellerini kaldırıp Rabbine: ''Allahım! Bana vaad ettiğini yerine getir! İslam'ın halkı olan bu topluluğu eğer helak edersen, artık yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmaz! '' diye yalvarmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), elleri havada, kıbleye dönmüş bir şekilde abası omuzlarından düşene kadar böyle yalvardı. Ebu Bekr gelip düşen abasını aldı ve tekrar omuzlarına koydu. Sonra arkasında durup: "Ey Allah'ın Nebii! Yalvarman yeter! Allah sana vaad ettiğini yerine getirecektir!" dedi. Bunun üzerine Allah:

"Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek du anızı kabul buyurdu"[Enfal 9] ayetini indirdi. Savaş olduğunda Allah müşrikleri hezimete uğrattı. Müşriklerden yetmiş kişi öldürülürken yetmiş kişi de esir alındı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esirler konusundan Ebu Bekr'le, benimle ve Ali ile istişare etti. Ebu Bekr: "Ey Allah'ın Nebii! Onlar amcaoğullarımız, akrabalarımız ve kardeşlerimizdir. Onlardan fidye almayı uygun görüyorum. Bu şekilde kafirlere karşı gücümüz artar ve belki Allah onları da İslam dinine eriştirir" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Ey Hattab'ın oğlu! Sen ne dersin?'' diye sorunca: "Vallahi, Ebu Bekr'in düşündüğü gibi düşünmüyorum" dedim ve bana yakın duran birini göstererek şöyle devam ettim: "Bana izin ver de şunun boynunu vurayım. Ali'ye de izin ver, Akıl'in boynunu vursun. Hamza'ya izin ver falan kardeşinin boynunu vursun k, Allah Müşriklere karşı içimizde acıma olmadığını bilsin. Zira bunlar, müşriklerin önde gelenleri, elebaşları ve komutanlarıdır."

Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benim görüşümü tasvip etmeyip Ebu Bekr'in görüşünü uygun buldu ve esirlerden fidye almayı kabul etti. İkinci gün sabah Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldiğimde Ebu Bekr ile birlikte oturmuş ağladıklarını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü! Arkadaşınla neden ağlıyorsunuz? Şayet ağlanacak bir şeyse ben de ağlayayım. Yok, ağlanacak bir durum değilse ben de sizinle beraber ağlamaya çalışırım!" dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Arkadaşlarının bana fidye almamı teklif etmeleri üzerine ağlıyorum. Zira onların azabı bana, şu ağaçtan daha yakın olarak gösterildi'' buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu derken yakınında bulunan bir ağacı gösterdi. Bunun üzerine Allah: "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir Nebie yaraşmaz. GeçiCİ dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah Ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" [Enfal 67,68] ayetlerini indirdi. Bir sonraki ayetle de ganimeti Müslümanlara helal kıldı.

Bir yıl sonrasında Uhud savaşında Müslümanlar bir önceki savaşta fidye almalarına karşılık cezalandırıldılar. Zira ashabdan yetmiş kişi öldürüldü, diğerleri de Nebi'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bırakıp kaçtılar. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dişlerinden biri kırıldı. Miğferi başında parçalanıp kanları yüzüne aktl. Bu konuda Allah: "Başkalarını iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca mı: ''Bu nereden?'' dersiniz. De ki: ''0, kendi tarafınızdandır ... '"[Al-i İmran 165] ayetini indirdi ki bu duruma düşmeleri bir önceki savaş sonrası fidye almalarından (ve böylece müşriklerin elebaşlarını hayatta bırakmış olmalarından) dolayıydı.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: Müslim (4609-10), Ebu Davud (2690) ve Tirmizi (3081) rivayet ettiler.